Türk evinin genel yapısını gözden geçirirsek, Türk evinden, evin mimarisinden ayrı bakılamayacak bir dekorasyon geleneğimiz olduğunu görürüz. Türk evi bugün sadece yok olmuş bir sosyo-ekonomik yapının ve tamamen terkedilmiş bir teknolojinin sonucu, sadece bir kültür mirası haline gelmiştir.
Türk evinde, iç hayatın tüm gereksinimlerini karşılayan “ möble ” duvarlara ve daha genel olarak, mimariye yapışıktır. Mimariyi ev ortamına dönüştüren, şilte, yastık, kilim, örtü gibi tekstil ağırlıklı malzemelerdir.
Osmanlı toplumunu ve sosyal hayatını anlatan seyahatnamelerde, o dönem Avrupa ülkelerinden gelmiş batılılar tarafından detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Yumuşak ve çok rahat minderler, alçak ve geniş divanlar, oturunca içine gömülen yastıklar, hala Şark’ın en belirgin özellikleri olarak bilinir.
Türk evi ve dekorasyonunda, sık sık bahsedilen bir başka özellik de
“ sadelik ” tir. Ve bu çok önemli özellik çok zengin evlerde ve hatta son dönemlerde saraylarda bile görülmektedir.
UBUCINI 1855’de “Türkiye” adlı kitabında şöyle demiştir : “ Türk evlerinde bütün odalar aynı sadelikte döşenmişti. Evin sahibinin en büyük lüksü, mülkün büyüklüğü, atların teçhizatı ve hizmetkarların sayısından ibaretti. Bu dünya görüşünde zengin yaşayış, yeniçağ Avrupa’sındaki evlerde görülen abartı gibi asla olmamıştı. İmparatorluğun en zengin devirlerinde bile özel konutlara değil, hatta saraylardan bile daha çok, camilere, askeri tesislere, çeşmeler gibi kamuya açık yerlere harcanıyordu.”
Bu sadeliğin nedenini, yerleşikliğe sonradan geçişin bir görüntüsü olarak açıklayanlar olduğu gibi, aynı zamanda İslam dininin dünyevi olana önem vermemesi gibi genel bir yargı ile de açıklamaya çalışanlar vardır.
Tanzimat ile toplumda görülmeye başlanılan batılı kılık kıyafetlerden sonra batılı tarzındaki mobilyaların da yavaş yavaş görülmeye başlanması, oturma şekillerinin farklılığına bağlı olarak zorunlu bir değişiklik olarak da görülebilir. Türk geleneğinden kalma bir adet olan bağdaş kurup oturma şekli çok zordur.
Türk evlerinde ki tek mobilya, çepeçevre odayı saran sofa ve sedirlerdir. Odalarda ayrıca, ocak, ocak yanlarında nişler ve yüklükler vardır. Yüklükler Türk evinde her ihtiyaca cevap veren odalar için vazgeçilmez unsurlardır. Her oda gerektiğinde yemek, gerektiğinde oturma ve yatak odası olarak kullanıldığı için, çeşitli malzemelerin konulduğu bu yüklükler çok önem taşırlar ve bunlar çok da rasyonel çözümlerdir ki, batılılar tarafından “gömme dolap” olarak modern aparman mimarisine adapte edilmişlerdir.
Yüklüklerden başka bu yüklüklerin üzerlerinde daha geniş olmak üzere odanın bütün etrafını dolaşan rafları görürüz ki bunlar da son derece fonksiyoneldirler ve “yemişlik” veya “terek” adını taşırlar.
Daha sonra, bu fonksiyonları ayrı ayrı karşılayacak odalar şeklinde tasarlanan evler yapılmaya başlandıkça, Türk evi geleneksel özelliğini kaybetmeye başladı. Batılı anlamda bir yaşantıya geçmenin bir sonucu olarak, ev içi düzenlemesinde de batılı anlamda mobilyalar ile yavaş yavaş tanışmaya başlandı.
Bir diğer karakteristik unsur da gene mimari ile şekillenen oturma köşeleridir. Bunlar “eyvan” denilen, odalar arasında bulunan mekanların avlu yada bahçeye bakan “sofa” veya “hayat” adı verilen açık galerilerde bulunan oturma sedirleridir.
Bütün bu karakteristik unsurlar, toplumda yaygınlaşan batı zevki doğrultusunda, yavaş yavaş evlere girmeye başlayan küçük süs eşyaları ve tek tük mobilyalar ile şekil değiştirmeye başlamıştır. Hatta, önceleri “mobilyalar” sadece statü göstergesi olarak satın alınıp, eski adetlerin devam edildiği, mobilyaların evlerde süs eşyası gibi durduğu ve hatta iskemle veya koltukların odalarda “set” lerden kalma bir alışkanlıkla duvarların önlerine çepeçevre dizildiği zamanlar geçirilmiştir. Türk insanı alışamadığı üç boyutlu eşyalar ile ev için hayatı içerisinde birlikteliğe alışma süreci geçirmiştir.
Yahya Kemal Aziz “İstanbul” adlı kitabında “ .... bu “yeni” sara’sıyla son asır Türkleri, kör kazmayı kaptılar, yıkılmadık ne resmi daire, no konak, dağılmadık ne eşya kaldı ne de döşeme. Bereket versin Frenklerden her şeyi kaptığımız gibi son zamanlarda da eski Şark eşyasının, silahlarının, halılarının zevkini kaptık. Belki bu münasebet ile bir gün kendi eşyamızı sevmeye alışırız. ” demiştir.
Metin Kaşo