MİNİMALİZM

Minimalizm bir çizgi değil, bir seviyedir.

Zenginlik çok şeye sahip olmaktır. Ama asıl zenginlik bütün bu imkanlara sahip olup ta ONLARSIZ DA YAPABİLMEKTİR. ! özdeyişinde olduğu gibi, Minimalist düşünceyi belli kültür birikimine sahip bir insanın, artık bir yerden sonra o noktaya geldiğinde gerekli olmayan her şeyi kaldırması ve belki birkaç sanat eserini, cömertçe kullandığı boşluğun mekanın uygun yerine yerleştirilmesine benzetebiliriz.

Boşluk, belki de senelerin birikiminden, hep almak neredeyse boş yer bırakmamak endişesi ile yaşanmışlıktan sonra gelinen nokta. Bu noktayı yaşadığımız gürültülü, kalabalık ortamlardan ve sahip olduklarımızın baskısından sonra sığındığımız sakin bir liman olarak düşünebiliriz.

Bu limanda gerekli olmayan hiç bir şeye yer yok.

Mekanın mükemmel kararlaştırılmış orantısı, dolu ve boş yerler arasındaki miktar kontrastının ince ayarı, hava akımının güç sarf etmeden kontrolü, doğal ışığın uzmanca kullanılışı, duvarlar, zemin ve eşyalar arasındaki doku oyunu ve tek eşyanın yeri değiştirildiğinde bozulacak hassas denge.

Minimalizm’in önemi ve zorluğu da   buradadır. Her türlü projede, hem somut hem de soyut temelleri acımasızca açığa çıkartmaktadır. Bu da tasarımcının, tasarım esaslarına mutlak hakim olması ile gerçekleşir.

Minimalist tasarımın en büyük uygulayıcılarından biri olan İngiliz mimar, John Pawson ;
- Mükemmellik bir sanatçının artık eksiltmeler ile daha da iyileştirmesinin mümkün olmadığında tamamladığı şeydir. diye tanımlanmaktadır.

Çok değişik ölçülerde iniş çıkışlardan sonra, gelinen bu seviye, artık çok küçük titreşimlerle sadece yatay giden, dingin bir grafikdir.

Minimalizm, kendini 'en az' ile 'en güçlü' ifade edebilme seviyesidir.

İnsanın “tabiatı icabı iyi, kötü, sevinçli, coşkulu, hüzünlü ve dingin zamanları vardır.”

“Gerekli olmayan her şey kaldırılmıştır” demiştik başlarda. Bir şeyler ilave etmek gerekli olursa ne olacak. Bu durumda resim bir anda bozulacak mı? İnsan tuzu da şekeri de kendi damak tadına göre alır.

 

Gelelim bu noktada günümüz için söyleyeceklerime; İnsanlar 18. yy Fransız ve İngiliz mobilyalarının gösterişli eşyalarından artık sıkıldılar. Kabuk dekorasyonda abartıdan kaçarak daha sade mekanlar istiyorlar.

Minimalizm ve Osmanlı

Osmanlı'da eski bir Türk evini göz önüne alırsak ve bunun için Boğazdaki bir yalıyı düşünürsek, boş yüksek tavanlar, bir disiplin içinde sıraya dizilmiş pencereler. Önünde L vaya U gibi tasarlanmış sedir (kerevet), ortada bir mangal, duvarda Kavukluk ve hiç görünmeyen gömme dolapları düşündüğümüzde, minimalist bir ortam olduğunu görürüz.

Mesela, YeniCami ile Milano’daki Duomo’yu karşılaştırırsak, oradaki heykellerin, süslerin ve ayrıntıların yanında, bizde yalın ve güçlü bir çizgi olduğunu fark ederiz.

Bu atmosfer içinde yaşayanların giysilerindeki sadeliği, yedikleri, içtikleri, vazoya konacak çiçeğin şeklini ve rengini, dinlenen müziğin tarzını.

Bu mekanda konukların hem sayıları, hem hareketleri ve hem de giysileri ile orayı nasıl darmadağın ederler diye düşünüyorum.

Metin Kaşo

ana sayfa